|
Son
Ankara Depremleri
(05-06-2002)
* Prof. Dr. Ergun Gökten
* Jeoloji Mühendisliği Bölümü
17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 tarihlerinde Kuzey Anadolu Fay Zonu'nun
batı kesiminde meydana gelen depremler, neden oldukları büyük can ve
mal kayıpları ile kamuoyunun dikkatlerinin bu konular üzerinde
toplanmasını sağlamış ve insanlar bu tarihten sonra meydana gelen en
küçük sarsıntıyı dahi hissetmeye ve kendisine uzak bir mahalde de olsa
her deprem haberiyle ilgilenmeye başlamıştır. Bu durum halkımızı her
an yeni bir depremin geleceği endişesiyle tedirgin etmektedir. Buna
karşın 17 Ağustostan önce de her gün, bazılarını çok dikkat edersek
fark edebileceğimiz büyüklükte depremlerin ülkenin değişik yerlerinde
meydana geldiği olgusu bir gerçektir. Türkiye'miz bir çok doğal
güzelliği bünyesinde bulundurması yanında dünyanın en aktif tektonik
kuşaklarından biri üzerinde bulunmaktadır ve bu olaylar jeolojik
anlamda olağandır.
Bu çerçevede 19, 23 ve 24 Nisan tarihlerinde Ankara dolayındaki
jeolojik yapılardan kaynaklanmak üzere aletsel büyüklüğü 2.9 ile 3.1
arasında olan sığ odaklı depremler meydana gelmiştir. Ankara yakın
çevresinde deprem üretme potansiyeli sunan yapılar vardır fakat
bunların çok büyük bir kısmının, aletsel büyüklüğü 4.5-5 den fazla bir
depreme neden olma olasılıkları çok düşüktür. Ankara şehri için en
büyük riski yine en yakın noktası olarak 130 km kuzeyde yer alan Kuzey
Anadolu Fay Zonu ile güneydoğuda Tuz Gölü'nün doğusunda kalan kesimde
Kırşehir-Keskin arasında uzanan faylar meydana getirmektedir. 12 ve 15
Ağustos 1668 tarihinde Ankara şehrini önemli şekilde etkileyen
depremlerin Ankara kuzeybatısında Kazan-çeltikçi civarlarında yer alan
yapılardan kaynaklanmış olduğuna dair değerlendirmeler söz konusudur.
Bu durum Kuzey Anadolu Fay Zonu'nun gerilme alanında yer alan bu
yapıların, bu zondaki yamulmalarla sismik etkinlik
gösterebileceklerinin belgesi niteliğindedir. 1938 yılında Keskin
dolayında meydana gelen ve yakın çevresinde ağır hasara yol açan 6.5
aletsel büyüklükteki depremin de Ankara'da önemli şekilde hissedilmiş
olması gerekmektedir. İnsan ömrüne göre oldukça büyük aralıklarla
meydana gelen büyük depremlerle ömür boyu hiç karşılaşılmayabilinir.
Bunun yanında bir veya birkaç kez böyle bir olay yaşanabilir de. Bu
jeolojik olayların nedenlerini öğrenmek ve başta yapılaşma olmak üzere
yaşamsal etkinliklerimizi buna göre düzenlemek, önüne geçilmesi mümkün
olmayan bu doğa olayı karşısında yapılabilecek tek şeydir.
|
|